Şimdi, Kurumsal Yönetişim zamanı…
18 Aralık, 2016 yazars
Şimdi, Kurumsal Yönetişim zamanı…
Yavuz Can Yazıcı

Türkiye dahil dünyanın pek çok ülkesinde yapılan araştırmalar, insanların yüzde 60’ının sosyal, toplumsal, yerel, bölgesel ve çevresel sorunlar da dahil, pek çok konudaki çözümleri devletlerden değil, şirketlerden beklediğini ortaya koyuyor ki, bu oranın giderek artma eğiliminde olduğu verilen bilgiler arasında. 

Bulgular, sorun çözmekten çok, ayrımcılık yaparak savaş, terör, göç, çevre felaketleri ve ekonomik krizler gibi sürekli sorunlara neden olan, siyasi çıkarlar ve rekabet nedeniyle lobiler karşısında zayıf düşen, kapsayıcı olamayan, kapalı kapılar ardında kararlar alan, bireylerin ulaşamayacağı bir yerde durmaları ve büyüklüğü nedeniyle denetlenemeyen ve soyut bir varlık olarak algılanan devletlere ve siyasilere güvenilmediğini gösteriyor.

Buna karşılık insanlar, her gün severek giydiği bir jean pantolonun, kendi eliyle tutup içtiği bir meşrubatın, evine beğenerek aldığı bir koltuğun markasını üreticisiyle birlikte sürekli takip edip şirketi, kurumsal değerlerini bildiği ve tercih ettiği için sosyal ve çevresel sorunların çözümünü de onlardan beklediğini tespit ediyor. Hatta, fiyatı vb. nedenlerle tüketicisi veya müşterisi olmasa da, kimi şirket ve markalara insana, çevreye, sanata olan duyarlılığı ve desteği nedeniyle daha çok güveniyor. Tüketiciler kendileri gibi duyarlıklara sahip şirketlerin nitelikli ve profesyonel insan kaynağı ile yaşanan sorunların çözümleri konusunda daha başarılı ve somut sonuçlar elde edebileceğine inanıyor.

Dünyanın doğal kaynaklarını hovardaca kullanan, doğaya onarılması imkansız hasarlar veren, deregülasyon arttıkça daha sık ekonomik krizler yaratan, milyarlarca insanı perişan eden, yaşam kalitesini düşüren, daha fazla enerji/petrol/gaz ve yer altı kaynakları ile tarımsal gıdaya sahip olmak adına terör ve savaşlar çıkartan, milyonlarca insanı göçe zorlayan, sonsuz kâr hırsıyla rekabette her şeyi mübah gören, her şeyin dolara, paraya tahvil edildiği mevcut küresel dünya düzeni ile, bu ahlaksızlık ile sürdürülebilir bir dünyanın mümkün olmayacağına artık bilim insanları da dikkat çekiyor.

Aynı bilim adamları, doğayı ve insanları onarılması zor koşullarda yaşamaya zorlayan mevcut talan düzeni karşısında, içte/dışta dostunu, düşmanını birbirine karıştıran, beşeri, sosyal ve doğal desteklerini yok eden, çoğunluğu eğitimsiz ve cahil bireylerden oluşan zayıf ve donanımsız koşullardaki bazı toplumları, “yok olmaya” kadar giden çok ciddi tehlikelerin beklediğine işaret ediyorlar. 

Kısaca özetlemeye çalıştığım bu birkaç araştırma bulgusu, insanların giderek artan orandaki çözüm beklentileri, şirketleri de yakın bir gelecekte zorunlu olarak yeni bir yönetim anlayışına, varlık felsefesine, yapılandırmaya ve yeni bir duruş sergilemeye yöneltmesi bekleniyor.

Bazı araştırma bulguları, sayıları az da olsa bugünden bazı şirketlerin “Ekosistem ve STK’larla İlişkiler  /  Ekoloji ve Çevreyle İlişkiler” konularına odaklı bağımsız Yönetim Kurulu Üyeleri bulundurmaya eğiliminde olduklarına işaret ediyor. Nitekim “Ekosistem ve STK’larla İlişkiler  /  Ekoloji ve Çevreyle İlişkiler / Sürdürülebilirlik / Etkileşim / Yönetişim / Kültürel Uyum / Çatışmasızlık Politikaları” üretmek gibi konularla ilgili olarak bazı şirketlerin seyrek de olsa ilanlar verdiklerini, bu konuların İnsan Kaynakları politikalarına girmeye, yönetim şemalarında yer almaya, bu konularda uzman personeller bulundurma eğilimleri olduğunu gösteriyor. 

Özellikle son 100 yılda yaşanan doğa ve insan tahribatı ile gelinen bugünkü durum, küresel dünyada ciddi bir değişimi zorunlu kılıyor, ortak kültür ve tabiat varlıkları ile insanlık sorunlarına duyarlı şirketleri de kökten bir yapısal değişime zorluyor.

Nitekim yeni yeni ortaya çıkmaya, şekillenmeye başlayan bu ekosistem ve ekolojiye duyarlı yeni nesil şirketler,  yönetim felsefeleri ve idari yapılarında Kurumsal Sosyal Sorumluluk projeleri yaklaşımından öte bir anlayışla, daha kuruluşundan itibaren “şirket değerleri ve anayasası”da bu konularda üstlenecekleri görevleri tanımlamaya başlıyorlar.

Ekosistem ve ekoloji ile etkileşimli bir “yönetişim” modelin şirketlerin yönetim felsefelerine  girmeye başlamasıyla, Kurumsal Sosyal Sorumluluk yaklaşımının bir projeden çok, üst yönetimden en alta kadar, çalışan herkesi kapsayan bir “zorunluluk” haline gelmeye başlayacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.

Doğa/insan/iş yapış tarzındaki dengeleri ve uyumu gözeterek start-up olan yeni nesil şirketler, çalışanları başta olmak üzere aileleri ve işletmenin sosyal çevresindeki insanları ve paydaşlarını da kapsayan yeni bir anlayışla pazarda var olmaya özen göstereceklerini, bunun için de eğitim ve bilinçlendirme eğilimlerini daha da artıracaklarını öngörebiliriz.

Gelecekte sayılarının hızla artması beklenen “ekosistem ve ekoloji“ye odaklı yeni nesil işletme ve yönetim anlayışını, bu anlayışa uygun kurumsal duruşu, bu duruşa uygun iletişim yöntemlerini, bu yöntem kapsamında kullanılması gereken dil ve söylem tonunu şimdiden bir bütünlük içinde belirlemekte yarar olduğu kanısındayım. 

Yaşadığımız coğrafyanın ve küresel dünyanın doğa ve kültür varlıkları ile, farklı sosyal katmanlar ve etnik çeşitliliği ile sağlıklı ve sürdürülebilir olabilmesi için genel hatlarıyla özetlemeye çalıştığım yeni nesil şirketlerin varlık nedeninin sadece verimlilik, pazar payı ve kâr elde etmek olmayacağı, sanırım kolayca anlaşılabiliyor.

Öngörüm o ki, yakın gelecekte şirketlerin değerlemesinde ve kredibilitesinin notlanmasında sadece nitelikli insan kaynağı, üretim, verimlilik, etkililik, tesis ve makine parkı yatırımı, ar-ge, inovasyon, öz sermeye ve finansal büyüklüğü, halka açıklık, şeffaflık, kârlılık, iç / dış pazar payı oranları, pazar değeri ve kurumsal sosyal sorumluluk gibi klasik, bilinen göstergeler ve rekabet gücü gibi rasyolar kriter olmaktan çıkacak.

Yukarıda belirttiğim kriterlerin yerine “insan kaynağı, paydaşları ve yakın çevresindeki STK’lar, yerel yönetimler, rakipler ile birlikte etkileşim içinde oluştura geldiği ekosistemin sağlıklı gelişimine, içinde bulunduğu kütür ve tabiat varlıkları ile doğal ekolojik çevreye yaptığı pozitif katkılar, The Global Compact, Etik Değerler” gibi hayati konular, şirketlerin değerlemesinde ve notlamasında belirleyici olacak. Hatta bu değerleme ve notlama kriterlerine odaklı yeni nesil “uluslararası bağımsız derecelendirme kuruluşları”nın ortaya çıktığına yakın bir gelecekte şahit olacağımıza inanıyorum.

Ekosistem ve ekolojinin varlığını sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesini de kapsayan yeni nesil şirketlerin artmaya başlamasıyla birlikte, geleneksel pazara yönelik olarak yapılanmış şirketlerin de varlıklarını sürdürmek için iş yapış biçimleri dahil değişmek zorunda oldukları tartışmasız bir gerçek haline gelmeden çok önce, yani bugünden kolları sıvaması ve yapısal değişimlerini yönetmeye başlamaları gerektiği kanısındayım.

Tabii ki, hem yeni nesil şirketlerin hem de değişimlerini tamamlamış şirketlerin yönetim anlayışları ve iletişim dilini de giderek daha çok karşımıza çıkacak olan “Kurumsal Yönetişim” kavramı kapsamında değerlendirilmelerini gerektirecek. 

Kurumsal Yönetişim anlayışını benimsemiş şirketlerin kendilerini ifade ediş tarzı, yeni ürün ve hizmetlerini tanıtma yöntemi kapsamında, pazarlama, reklam, PR, araştırma, eğitim, sosyal sorumluluk, sponsorluk, etkinlik, medya ve sosyal medya araçlarını kullanım biçimi de, içeriği de değişecek, şirket liderleri ve sözcülerinin duruşu da, söylemleri de…  

İşte bu değişim sürecine zorunlu olarak uyum gösterecek şirketlerin karşısına yeni bir Yönetim ve İletişim anlayışını içeren Kurumsal Yönetişim Modeli için yaptığımız çalışmaların sonuna geldik.

Ekip ve beyin arkadaşlarımla birlikte her şirketin faaliyet alanına, konusuna göre Kurumsal Yönetişim anlayışını nasıl ve nereden yapılarına entegre edeceklerinden işin yol haritasının belirlenmesine, uygulama yöntemlerinden etkileşim süreçlerine kadar kapsamlı bir model oluşturmanın son aşamasındayız.

Kurumsal Yönetişim Modeli‘ni daha sonra küresel standartlarda, dünyanın bir başka ülkesindeki bir şirket için nasıl uygulanıp hayata nasıl geçirilebileceği konusundaki çalışmaları yakında tamamlamış olacağız.

Tabii ki, sahip olduğumuz bilgi ve birikimleri de yakında paylaşmaya hazır olacağız.


Şimdi, Kurumsal Yönetişim zamanı…
Yavuz Can Yazıcı 18 Aralık, 2016
Bu gönderiyi paylaş
Arşivle